top of page
  • Writer's pictureSiyasal İktisat

Fredrick Engels: Aşık, Dost, Yoldaş - Bora Erdağı

İkinci Keman: 125 yıl önce, 05 Ağustos tarihinde aramızdan aşkı, dostluğu ve yoldaşlığı bilen biri ayrıldı. Bütün “ikinci kemanlar” gibi hakkında büyük çözümlemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmadı. Sadece birinci kemanın hayaleti olarak hakkında konuşuldu, sevildi, hırpalandı. Yıllar yılları kovaladıkça araştırmacılar onu tarihteki önemli bir kişilik olarak daha fazla kavrayacağına, aksine ikinci kemanlık konumunu pekiştirmekle yetindiler. Üstelik çoğu araştırmacı bu ikinci kemanı rahatlıkla oldukça farklı konumlara/kutuplara yerleştirdi. Öyle ki ikinci kemanımız birinci kemanın gölge fenomeni olarak sürekli yargılanmaktan kurtulamadı. Örneğin çağdaş Marksologlar ve akademik Marksistler için teorik açıdan bir tür günah keçisiydi; ortodoks-bilimsel sosyalistler için pratik ve anlaşılır bir düşünürdü; feministler için ataerkil-burjuva hiyerarşisine eleştirel yaklaşmakla kalmayıp bu eleştirelliği hayata geçiren biriydi... Evet, sözünü ettiğimiz kişi Engels (1820-1895). Başka bir deyişle General, Karl Marx’ın Generali, İrlandalı işçi Mary Burns’un aşığı, Marx’ın karısı Jenny’nin pek haz etmediği aile dostu, kızkardeşi Marie’nin zevklerle, görgüyle ve bilgiyle dolu centilmen abisi, Marx’ın kızı Eleanor’un (Tussy) koruyucusu, komünist hareketin ahlaklı fabrikatörü, evrimci sosyalist Eduard Bernstein’ın maddeci bilim adamı...


Engels’i madem yadediyoruz, o halde biz de kendi Engels’imizi anlatalım fakat öncelikle şu ikinci keman mevzusuna açıklık kazandıralım. Engels 17 Mart 1883’te Marx’ın ölümü nedeniyle Highgate Mezarlığı’nda oldukça önemli bir konuşma yapar. Marx’ın bilim adamı, tarihçi ve devrimci bir düşünür olarak neler yaptığını kısaca belirtir ve sonunda ekler: “Ona pek çok karşıt görüşten düşmanlık besleyen olabilir ama kişisel olarak ona haset besleyen kimse yoktur.” Engels bu yüce gönüllü konuşmasını daha sonraları başka minvallerde birkaç kez yineler ve şunları ekler: “Bütün hayatım boyunca yapmaya yatkın olduğum şeyi yaptım ve ikinci keman olarak kaldım; sanırım bu işi oldukça iyi yaptım. Marx gibi mükemmel bir birinci kemanla olduğum –çaldığım– için memnunum.” Yani o ikinci keman olmayı kendisi için bir gurur meselesi yapmaz, dostu ve yoldaşı ile ilişkisine egosunun yerleşmesine izin vermez ve kendisi için bu ismin takılmasında beis görmediğini açık yüreklilikle ifade eder. Nihayetinde Marx, eğer Engels’in bu yakıştırmasını ölmeden önce duymuş olsaydı, kati olarak itiraz ederdi diye düşünüyorum.


Gönül Yakınlıkları: Engels genelde Marx’ın yoldaşı ve Marksizmin babası olarak bilinir. Bunlar doğrudur. 1844’te başlayan yoldaşlık, Marx ölünceye kadar tam bir uyum içinde sürer. Kırk yıllık yoldaşlık aslında aynı zamanda dostluktur da. Yani ilişkilerinde sadece fikri düzeyde ve pratik toplumsal mücadele anlamında bağlılık yoktur, aynı zamanda insan olarak birbirlerine bağlılık duyarlar. Goethe’nin ifadesiyle onları birbirine bağlayan “gönül yakınlıkları (elective affinities)”dır. Engels ile Marx arasında karşılıklı saygı ve sevgi vardı, bununla birlikte onlar birbirine kendi sınırlılıklarını bastırmadan ulaşabiliyor, derin bir inanç ve tutku besliyorlardı. Engels entelektüel kişiliği, kültürel birikimi, karşı konulamaz argümantasyonları ile birlikte, hayattan zevk almayı erken yaşlarından itibaren öğrenmiş biriydi. Marx, Engels’le tanışmadan Engels’ten etkilenmiş ve tanıştıklarında ise çoktan dost ve yoldaş olmuşlardı. Marx ona bir ömür boyu kendisini verebileceğini ve onun engin bilgisi/deneyimi ile kendisini yapılandırabileceğini kavramıştı. Zaten dostluk, insanın kendisini yaratırken bir başkasına vermesinden başka nedir ki? Bu yüzden onlar gönül yakınlığı içinde bir ömür sürdüler. Engels halden anlayan, insanların dertleriyle dertlenen, bilme ile yaşama arasında ilişki kuran rahat biriydi. Kesinlikle konformist değildi. Kararlı ve mücadeleci bir kişiliği vardı. İçinden çıktığı burjuva dünyasının imkanlarıyla kendisinin baştan çıkmasına izin vermedi. Sömürülenlerin dünyasına yaptığı tanıklığı bir vicdan muhasebesine çevirmedi. Bu tanıklığı Hıristiyanca bir günah çıkarma, arınma tavrı ile kutlulaştırmadı. Aksine politik ve yapısal analizlerle birlikte devrimci bir muhasebeye yöneldi. Daha gençliğinde öğrenmeye ve gözleme açık dünyasıyla, bilimlere ve dile merakıyla, şıklığıyla ve baştan çıkarıcı edebiyat bilgisi ile çevresinden farklılaşmaya başlamıştı. Kız kardeşi Marie’ye yazdığı mektuplarda İngiltere’deyken gittiği klüplerden, bir yandan o klüplerdeki gündelik hayat imkanlarından (kriketten, modadan, yemeklerden, içkilerden, popüler davranışlardan) bir diğer yandan avrupa dilleri dışında Japonca ve Türkçe gazeteleri de inceleme imkanı bulduğundan bahsediyordu. Böylece Engels hem gençliğinin ve arzularının hem de dünya sorunlarına dair sorumluluk içeren düşüncelerinin gelişmesini açık bir şekilde kardeşine itiraf etmiş oluyordu. Elbette mektuplar fabrikadaki yaşam hakkında da bazı anektodları içeriyordu. Bu anektodlar sonra öyle bir boyut kazandı ki, inanılmaz bir ilk kitap ortaya çıktı: “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu”.


Feminist Bir Aşık: Burada Engels’in sahip olduğu en safî özelliği hemen hatırlamak gerekir: Açıklık. Açıklık bir dostluğun sahip olması gereken temel özelliklerdendir. Engels’in açıklığına iki örnek vermek isterim. Birincisi Burns’la, ikincisi Marx’la kurduğu özel ilişki hakkında. Mike Gane “Zararsız Aşıklar” kitabında Engels’in nasıl bir aşk adamı olduğunu çok güzel özetler. Oysa kimilerine göre Engels zamparanın tekidir. Gane bunu kesinlikle ipe sapa gelmez bir iddia olarak görür. Aslında bu yakıştırmayı yapanlar bellidir; ne onu tanımaktadırlar ne de temsil ettiği düşünceleri bilmektedirler. Gane’nin de ifade ettiği gibi Engels, 1845 yılında Burns’la tanışır ve 1863 yılında Burns ölünceye kadar onunla birlikte olur. Burns ve Engels evlilik konusunda radikaldirler, uzun süren ilişkilerine rağmen evlenmezler. İkili, burjuvazinin ataerkil bir hiyerarşiyi modern hayatın, ailenin içine yerleştirerek kadını bağımlı kıldığı ve tahakkümün bir nesnesi haline getirdiği konusunda hem fikirdirler. Aile içine gizlenmiş duygusal ve geleneksel prosedürlerin cinsellik başta olmak üzere her tür varoluşa ilişkin hadım edici etkisini eleştirmişlerdir. Marx’ın karısı Jenny ve birçokları ise bu tutumu ve yorumları aşırı bulmakla kalmamış, hazmedememiştir de. Nitekim Jenny aristokrat bir aileden gelmektedir, ailesini ve geleneklerini önemsemektedir. Bu yüzden Engels ile ilişkilerinde hep soğuk olmuştur. Bu 1863’de Engels’i gerçekten üzen bir sahnenin ortaya çıkması ile iyice can sıkıcı hal almıştır. Burns öldüğünde Marx, kuru bir başsağlığı dilemiş, sanki hiçbir şey olmamış gibi, hemen halledilmesi gereken işlere odaklanmıştır!.. Engels bir süre sonra bu mektuba verdiği karşılıkta, Marx’a kırgınlığını açıkça ifade etmiş, onu duygusuzlukla suçlamıştır. Marx bu suçlama karşısında hatasını kavramış ve yine topu Jenny’e atarak, ev hayatının ne derece içinden çıkılmaz hal aldığına odaklanarak geçiştirmiştir. Engels bu tartışmayı daha fazla uzatmayarak, Marx’ı ve ilişkilerini korumuş ama Marx’ı hatasıyla baş başa yaşamak zorunda bırakarak, dostluk ilişkisinde nezaketin yoksullaşmasının nasıl bir körleşmeye yol açtığını da kavratmıştır. Yani Marx’a hiçbir zaman evlatlarını kaybettiğinde gösterdiği yakınlığı, şimdi kendisinden esirgemiş olmasına takılarak hınç mevzusuna çevirmemiştir.


Dostça Yardımlar: Gerçi Marx sıkıştığında topu yine Jenny’e atar. Engels her seferinde Marx’ın bu tutumuna ciddi eleştiri getirir. Marx ise haksızlığını anlayarak geri çekilmeyi tercih eder. Örneğin Engels -Manchester’da 1840 ile 1860’ların sonlarına kadar “Engels and Erman” şirketini yönetmiştir- babasının ölümüyle elde ettiği mirastan sonra dostuna borçlarını kapatması ve aylık olarak ihtiyacı olan geçimlik parayı hesaplayıp kendisine bildirmesini ister. Marx kısa bir süre sonra bunu Engels’e bildirir. Engels hem 2 takım Bourdeaux şarabı hem de talep ettiği her şeyi Marx’a gönderir. Fakat bu olaydan 6 ay sonra Marx yeniden kaleme sarılır ve Engels’ten “bilirsin kadınlar ötede beride bir şeyler gizlemeyi severler, Jenny yine bir takım borçlardan” bahsediyor diye gerekçelendirdiği bir talepte bulunur. Engels talebi karşılar ama oldukça sert bir not iliştirir, “aramızdaki ilişki zir zopluğa gelmeyecek kadar ciddidir” der. Kabul etmek gerekir ki Marxlar Londra’da çok kötü yaşam koşulları ile yaşadılar. Jenny ve Engels, Marx’a ve yaptıklarına olan inançlarıyla her zaman borçlar ve diğer karmaşık gündelik hayat sorunlarıyla çarpışmaktan gocunmadılar ama bu yoksulluk hengameleri Jenny’i Marx’tan daha çok yıktı. Marksolog David McLellan’a göre Marx’ın bir de sınırlı müsrifliği bütün bunlara eklenince Jenny’nin işleri iyice zorlaşmıştı.


Burada Engels’in bir dost olarak sadece açık sözlü, kalender, eleştirel bir kişi olduğunu söylemek yetersiz kalacaktır. Çünkü Engels aynı zamanda dostluğu irrasyonal düzeyde de kuşatan biridir. Yani Marx’la ilişkisinde kendisi adına hiç kaygılanmaz. Tıpkı, Jenny’nin dadısı ve Marxların evinin hizmetçisi olan Helene Demuth ile Marx’ın ilişkilerinin meyvesi olan Frederick’e, babalık etmeyi kabul etmek gibi. Bu davranışı Engels’i aynı zamanda bir “kurtarıcı” mertebesine taşır. Çünkü Jenny’yi kaybetmek demek sadece evliliği kaybetmek anlamına gelmez. Aynı zamanda Marx’ın çocuklarından koparılması, yazılarının ve notlarının temize geçmesinin ertelenmesi, gündelik hayatın baskısının gögüslenilmesi ve daha birçok duygusal ve fiziksel yıkımın Marx tarafından deneyimlenmesi demekti...


General’in[1] Son Yılları: Uzun lafın kısası Engels dengeli bir kişilik olarak bir yandan ailesine bir yandan gönül yakınlıklarına “uygun” davrandı. Lizzie’yle evlenip 1870’lerde Londra’ya tamamen yerleştiğinde, Jenny ile ilişkilerini de yumuşatmayı becerdi. Marx’la Hyde Park’ta ya da Thames nehri boyunca yaptıkları uzun yürüyüşlerde yıllardır mektupla tartıştıkları konuları yüzyüze konuşma fırsatı buldular. Engels için Marksizmin kurucu babası[2] olmasına yol açan çalışmalar nispeten böylece şekillenmeye başladı. Marx’ın ölümüyle yarım kalan çalışmalarının tamamlanması görevi, II. Enternasyonal’in hazırlıkları, Tussy’nin de dahil olduğu bir grupla Amerika gezisi, Engels’in son dönemlerinde yaşadığı birkaç gelişmeydi.


Bu yüce gönüllü adam; âşık, dost, yoldaş 05 Ağustos 1895’te öldü ama 27 Ağustos’ta külleri Eastbourne yakınlarında denize bırakıldı. Hem yaşarken hem de öldüğünde kimsenin kişisel düşmanlığını kazanmayan asıl kendisiydi: Ne bu dünyaya tapındı ne de öbür dünyaya kandı. Varlığını her anlamda özgürlük ve eşitlik mücadelesi ile yaşama adadı. Gerisini tefferruat olarak gördü. Nezaketini yitirmeden yaşamı püritanlıktan uzak bir siyaset olarak geliştirmeyi denedi.


Çok yaşa General... [1] Marx ile Engels mektuplaşmalarında birbirlerine bazı lakaplar takmışlardır. Marx Mağripli’dir ve Engels de General. Ancak kabul etmek gerekir ki Marx gerçekten Mağripli’lere (Kuzey Afrikalılara) benzemektedir, Engels ise mücadeleyi sürükleyen ve örgütleyen isim olması ve askeri konulardaki bilgisi nedeniyle General gibidir. [2] Bu makalede Engels’in siyasal, bilimsel ve felsefi yazılarına girilmediği için onun neden Marksizmin babası olduğu ve Marksizm'e ne kazandırdığı tartışılmadan kalmıştır.

261 views0 comments
bottom of page