Bir Gramsci Çalışması İçin Şema - Régis Debray (Çev. Akasya Kansu Karadağ)
- Siyasal İktisat
- Aug 8
- 6 min read
I
Gramsci’nin tarihselciliği, tarihsel olarak sınırlayıcı bir analize tabi tutulabilmesi bakımından kendi aleyhine çevrilebilir. Aslında Gramsci, kendi özgül tarihsel bağlamı dışında ya da kendi muhalefetinin nesnesinden ayrılarak anlaşılamaz.
Tarih ve doğa bilimleri arasındaki bir karmaşa ve kaderciliğin bir biçimi olarak gördüğü "sosyal demokrat" ve Buharinist mekanizmalar (dolayısıyla Engels ve bilimsellik karşıtlığı vurgusu) Gramsci’nin temel hedefi olmuşlardır.
(Peki temel tehlike neydi? Hangi temel karmaşa karşısında hangi ilişki ile Gramsci’nin konumu tanımlandı ve Marksizm ayırt edildi? Özgünlüğünü tanımlayarak, örneğin bir doktrinin veya kuramın içsel özü, soyut olarak yapılamayan bir şeydir: etkin ve tepkisel bir işlemdir. Tanımlamak, ayırt etmek, tarihsel bir çevreden, bir soydan, tehdit edici bir yakınlıktan ayırmak anlamına gelir. Gramsci, On Sekizinci Yüzyılın mekanik materyalizmiyle karşılaştırıldığında Marksizmin doğasını ortaya koymak için yola çıkar. Bu nedenle bir mücadele içindedir: Onun teorik çalışmalarının karakteri esas olarak polemikçiydi, tıpkı teorik çalışmalarına temel olan militan eylemselliğinde olduğu gibi. Gramsci’nin teorik formülasyonuna, böyle aktif bir militandan bu tip formülasyonların çıkmış olması şaşırtıcı gelse de kesin bir mazeret bulmaya çalışmak yanlıştır. Cogniot’un Morceaux Choisis’de [1] yaptığı budur: Tartışmanın hiddetiyle aşırı uyarılmış bir insanı sakinleştirmeye çalışırmış gibi sürekli Gramsci’yi kendine karşı savunma arayışı içerisindedir. Gerçeklikte, bütün teorik analizlerin özü polemikçidir ki bu Marx’ın kendisinin Kapital’de ekonomi politiğin eleştirisi üzerine inşa ettiği Smith, Ricardo ve Say’dan başlayan ve onlara karşı olan eleştirinin adanmış formudur. Gramsci’nin durumundaki ilginçlik Gramsci’nin bunu saklamamasıdır, herhangi bilgisel, akademik ya da "bilimsel" "objektif" bir sava dayandırmamasıdır. Kartlarını açık oynar, teorik olarak, açık polemiğin gerekliliğini üstlenir).
Bu mücadelede Gramsci, önemlerini fazlasıyla gözünde büyüttüğü yazarlar olan Croce, Sorel, De Man’i -özellikle Croce’yi- başlangıç noktası (ör. yardım için onlara geri döner) olarak alır. Bu gözde büyütme de (bizim gözümüzden) tarihsel bir özelliktir, bir çağın işaretidir.
II
Bu sınırlamalara rağmen, Gramsci’nin muazzam değeri, analizlerinin stratejik kavşağı ve merkezi düğümü olarak birliği alması, teori ve praksisi kaynaştırmasıdır ki bu ikisinin birbirinden ayrılması Gramsci’nin tamamen karşı olduğu bir durumdur. Gramsci kendine teoriyi nasıl tarihe dönüştürebileceğini soran bir adamdır; eylem peşinde koşan, gerçek militan bir devrimci olan herkes, ister istemez felsefe ve tarihin birleşiminin nasıl bir etkisi olacağına dair problemle karşı karşıya kalır.
Bir Bileşme
Devrimci politik bakış açısından: "kendiliğindenlik" ve "bilinçli liderlik" arasındaki birlik (Torino Konsey Hareketi), parti ve kitleler ve arasındaki, liderler ve militan işçiler arasındaki ilişkiler. (338. pasajdaki Mayıs hareketine ilişkin olağanüstü uygun bir reçetedir; yani onu mahkûm etmeyin ama kendi üzerine yükseltin[2]). Parti -eğitim- kolektif aydın (partinin kolektif aydın olarak kabul edilmesi); ya da çelişki olumsuzlanır: entelektüel aslında bireydir.
Teorik bakış açısından: "modern teori ‘nitelik olarak değil ama niceliksel olarak kitlelerin kendiliğinden duygularının karşıtı’ olabilir". Marksizim ortak duyunun birleşme noktasını etkiler: onu aşar ve kaldığı yerden devam eder.
Kültürel bakış açısından: "aydınlar" mutlaka egemen kitlelerle bağ kurup kurmadıklarına göre değerlendirilmelidir. Eğer kuruyorlarsa "organik" kurmuyorlarsa "geleneksel" aydınlardır.
Sanatsal bakış açısından: popüler edebiyat: insanlar ve edebiyat arasındaki bağ nasıl temin edilir? Seçkin edebiyatına hangi şekilde bir insan ya da ulus katılabilir? Dolayısıyla Gramsci’nin ulusun tarihsel gerçekliğine ilişkin dikkatli ilgisi teorik momentten ayrılmazdır. Marksizm mutlaka tarihsel olarak yerine koymadan doğmalıdır, mutlaka gelenekle devam etmelidir- ve bu onun somutlaştırılmış formundandır. Böylelikle, bu mutlaka hayatın somutluğunu teorik bir forma "çevirir". ("Skolastik, akademik tarih ve politika düşüncesi pasifliğinin ifadesidir."[3] Tarihsel olarak doğru.) Ortak duyuyu felsefeye çevirin ve (Marksist) felsefeyi ortak duyuyla birleştirin: bunlar anahtar kurallardır. Birinden diğerine geçiş sorusu, aynı anda hem çeviri hem de dönüşüm olarak anlaşılmaktadır.
III
Gramsci üzerinde olağanüstü tarihsel bir avantajımız vardır. Çünkü Gramsci, Marksizmin tarihsel somut bir topluma "geçişini" görme şansına erişemedi. O hem Marksizm hem de Rus toplumunun sonuçlarına erişemedi. Ancak biz, 50 yıllık muazzam tarihsel tecrübeyi izledik: bir grup ülkede teori resmî ideolojiye dönüşünce ne olur? Ya da tekrar, bir "bilimsel" teori bir kültürün içine dahil olduğunda ne olur? vb.
Bu noktada bir not: Marksistler. Tarihte Marksizm henüz kendi yeniden doğuşu hakkında kafa yormamıştır. Geçen 50 yıl boyunca, sosyalizm ve eskiden "sosyalist kamp" olarak adlandırılan dünya nüfusunun üçte birinin "ki bunlar sosyalist sistem ülkeleriydi" tarihsel, sosyal ve kültürel gerçekliği haline geldi. Bu yarım yüzyıl, bir sonuç üreten tarihi oluşturmaktadır. Bu tarih karışıktı, sonuç olarak sonuçları da karışıktır. Bu basit bir ilkenin yüzeysel ifadesi değildir; değişik düzeyler, eşitsizlikler, düzeyler arası çelişkiler bulunmaktadır. Bunların hepsi tek bir ülkenin içerisinde ve değişik -ekonomik, kültürel ve politik çelişkileri olan- ülkeler arasındadır. Ancak gerçekliğin karmaşık olduğu gerçeği, karmaşık analizlerin gerekli olduğu ancak bütün analizlerin ekarte edilebileceği anlamına gelmez!
Artık, sosyalist "aydınlanma" (sonuç olarak tarih) Marksist bir analizin nesnesi olmamıştır. Değişik nedenlerle:
Marksizim sosyalizmin bir analizi değildir, ancak kapitalist sistemin analizidir. Özellikle ekonomi alanında bir boşluk belirgindir: Marx’ın atıflarında zahmetli bir araştırmayla aranan sosyalist iktisatçıların umutsuzluğu (Gotha Programı, Manifesto, Mektuplar, vb).
Mücadelenin tarihsel gerekleri bilinç üzerinde öncelik sağlar: hepsinden önce, Proletaryanın şüphe ve umutsuzluktan vb. korunması için sosyalist kampın onu eleştirenlere karşı savunulması. Dolayısıyla analizden ziyade özürdür. Mesafe koymanın imkansızlığı. Açıktır ki, bu analiz sosyalizme içkin çelişkilerin varlığını ortaya çıkaracaktır; -kitlesel bir ideoloji olarak- Komünizmin, ortadan kalktığını iddia ettiği çelişkilerin...
Bu mutlaka "düzene karşı" kavramları kullanmayı gerektirir: medeniyet, kültür vb.
Bilincin ve bilimin de kendi nesnesi olan sürecin gerisinde kaldığı yer.
IV
Gramsci aynı anda hem bir filozof hem de bir tarihçidir (basitçe sayı açısından da tarihsel olanlar kadar felsefi notlar da bırakmıştır). Ancak Gramsci felsefe tarihçisi değildir ki felsefenin kendi tarihi olduğu, kendi içinde makul olduğu varsayılsa bile (anti-Gramsciyen, idealist bir terim). Gramsci tarih felsefecisi de değildir ki gerçek tarihin çözünüp felsefi teleolojiye dönüştüğü varsayılsa bile (bir başka anti- Gramsciyen terim) Karşılaştığı sorun, "ve" kelimelerinin içindedir; Gramsci ilişki ve ayrım arasındaki havza üzerinde durur. İlişkiyi ilk ve son kez verili olarak görmek yerine, onu bir sorun, daha doğrusu çoğul sorunlar olarak sunar -her seferinde yeni, benzersiz, "tarihsel" olan sorunlar anlamında. Çözülmesi gereken bir sorun olarak tarih: Gramsci'nin gücü budur.
Onun zayıflığı, ya da daha doğrusu tarihsici sapması, ne zaman tarihi kendi çözümü olarak, kendi kendini çözen bir sorun olarak ele alsa o zaman ortaya çıkar: "İnsanlık, çözebileceği sorunlar dışında henüz çözümü olmayan koşullara ilişkin problemleri problem olarak görmemiştir." Bu motif sürekli yinelenir. Bazı şüpheler: Açık şüphelerden dolayı nasıl ve neden tarihsicilik basit bir tarihsel görelik değildir. Ayrıca bazı boşluklar vardır: nasıl ve neden bilim varolabilir, vb. Gramsci’nin bazı metinlerinin onlara kendi pathos’unu veren tarihin ileri tarafsız bir sınırı vardır. (Buna rağmen bu boşluklar onların değerinden çalmaz -hala tanık ve tarihsel umudun dönüm noktası olmaya devam ederler.): metinler teoriden pratiğe "geçiş"ten ne beklendiğini, yeni bir medeniyeti, yeni bir kültürü, yeni bir yaşam tarzını, Batı kapitalizminde yaygın olan inorganik, çökmüş, düalist değerler tarifesinin radikal olarak tersini öngörür. Avrupa (SSCB ve Halk Demokrasileri) söz konusu olduğunda, tarih bu umutları boşa çıkarmıştır. Bugün bizim için Gramsciyen görev, bu hayal kırıklığının nedenlerini, yöntemlerini ve sonuçlarını araştırmaktır. "Gramsciyen" çünkü özellikle Avrupa'yı, İtalyan ve Fransız işçi ve aydınlarını ilgilendirir.
Özellikle İtalya'da bu çalışmaya başlamak için bazı siyasi koşullar mevcuttur. Ancak teorik alanın nesnel dinamiği (hamleler ve karşı hamleler), referans noktalarını yalnızca Avrupa'da aradığı ölçüde, bu eleştiriyi zorunlu olarak sağa -"revizyonizme"- doğru kaydırma eğiliminde olacaktır. Ya da tam tersi bir uçta, eleştiri referans noktalarını yalnızca Üçüncü Dünya mitlerinde ya da Avrupa dışı bir gerçeklikte arayacak ve gerçeklik alanında kökleri ya da uygulama noktaları olmayan romantik, soyut bir solculuk yönünde yer değiştirecektir. Bu alternatifi, eşit derecede yanlış olan (sağ görüş kitlesel bir görüştür, sol görüş ise gettoya hapsolmuş azınlıkların görüşüdür) ama karşılıklı olarak birbirlerini haklı çıkaracak, birbirlerinin varoluş nedenlerini besleyecek kadar yer değiştirmiş iki görüşün bu karşılıklı anlaşılmazlığını aşmak mümkün müdür? Olaylara bakılırsa -Roma'da ya da Paris'te olanlara bakılırsa- pek de öyle olduğu söylenemez. ("Gerçeklik" derken, eleştirel bir gözle görülen, etkin olasılık koşullarına geri döndürülmüş olguları kastediyorum. "Mayıs 1968"in dramı, "Haziran 1936"nın komünist reformizm için yerine getirdiği işlevi, sol aşırıcılık için şimdiden yerine getiriyor olmasıdır: meşrulaştırıcı bir mit işlevi, onlarca yıllık yanılsamaların tortusu. 1936'ya kıyasla yeni olan şey, olgunun tarihten efsaneye, gerçek olandan sembolik olana geçiş hızıdır. Bu elbette kapitalizmin, kitaplar, gazeteler, filmler, oyunlar vs. aracılığıyla kendi iktidarına karşı çıkanları geri kazanma becerisinde kaydettiği ilerlemeden kaynaklanmaktadır. Ama hepsinden önemlisi Mayıs, devrimci gruplar tarafından hissedilen (ve aynı zamanda bir dereceye kadar tüm toplumsal beden tarafından kovulması, reddedilmesi gereken bir şey olarak hissedilen) gerçek bir ihtiyacı, hayal kırıklığına uğramış muazzam bir ihtiyacı karşılamayı başardı. Her mitin mutlak olarak göreli bir kopuşu yansıttığını unutmadan, kapitalizme içkin bir Mit'e, kadim bir Mit'e duyulan ihtiyaç tam da buydu. Bu ihtiyaç, anlık, yerel, gri, reformist, laik bir tarih ile yıkıcı ama dolayımlı ve uzak bir güç olan devrimin nefesi (Çin, Vietnam, Küba) arasındaki dengesizliğin yarattığı boşluktan doğdu -iki an burada ve şimdi zemininde buluşamadı. Aradaki boşluk, bir gerçeklik görünümüne bürünen şey tarafından dolduruldu: Mayıs 1968'den doğan mitler. İhtiyaç yirmi yıl boyunca karşılanmıştır.
-----------------------------------------------------------------------------------------
*Yazının orijinaline https://newleftreview.org/issues/i59/articles/regis-debray-notes-on-gramsci.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
[1] Başlık aslında Antonio Gramsci, Oeuvres Choisies, Georges Cogniot'nun giriş yazısıyla Editions Sociales, tarafından yayınlanmıştır.
[2] op. cit. s. 338, A. Gramsci, Geçmiş ve Bugün, Einaudi, s. 57’ya karşılık gelir.
[3] Bkz. Cogniot s. 339, Geçmiş ve Bugün, s. 58.
Comments