top of page
  • Writer's pictureSiyasal İktisat

Karl Marx, Paris Komünü’nden Ne Öğrendi? - Sandra Bloodworth (Çev. Bartu Şanlı)

Paris Komünü’nden çok önce 1840’ların ortalarında yazılan Alman İdeolojisi ve “Feuerbach Üzerine Tezler”de Karl Marx ve arkadaşı Friedrich Engels, işçi ve ezilen kitlelerin kendi güçlerini farketmelerinin, kapitalizm fikrini bir kenara atmanın ve yeni bir toplum kurma kabiliyetine erişmenin sadece mücadeleyle yoluyla mümkün olduğunu savunur.


Paris’te işçiler, Marx ve Engels’in tasavvur ettiği her şeyden öteye gittiler. Bu hareketleri işçi sınıfının özgürleşmesinin şimdiye kadarki soyut kavramını somutlaştırdı. Marx’a göre komün, “yeni bir toplumun şerefli müjdecisi … işçi sınıfının, Paris orta sınıfının büyük çoğunluğu (dükkan sahipleri, esnaflar ve tüccarlar) tarafından bile, -yalnızca zengin kapitalistler hariç- toplumsal inisiyatif alabilen tek sınıf olarak açıkça kabul edildiği ilk devrim. İşçilerin kendi demokratik yapılarını yaratabilmeleri ve sürdürebilmeleri için eski kapitalist devletin yıkılması gerektiğini, işçiler tarafından yeniden yapılandırılamayacağını veya kullanılamayacağını gösterdi.


Marx’ın 1871 devrimine resmi bir yanıt olarak yazdığı broşür Fransa’da İç Savaş’ın merkezi teması, Komün demokrasisinin yenilikçi radikalizmindeki hazdır: “Üyelerinin çoğunluğu doğal olarak işçilerdi ya da işçi sınıfının temsilcileriydi. Komün, parlamenter değil, aynı zamanda çalışan bir yürütme ve yasama organı olacaktı. Komün, kısa vadede geri dönülebilir ve sorumluluk sahibi, şehrin çeşitli bölgelerinde genel oy hakkı tarafından seçilmiş belediye meclis üyeleri tarafından oluşturuldu.”


Bunu modern kapitalizmin anlaşılmaz politikacılarıyla karşılaştırın. Komün’ün yönetimi ve kamu hizmetinindeki bütün memurlar işçilerin ücretlerini ödediler. Yüksek rütbeliler ve kazandıkları haklar bundan böyle egemen değil. “Gerçek sırrı şuydu ki” dedi Marx: “ bu aslında işçi sınıfı iktidarıydı, üretenlerin özelleştiren sınıfın karşısındaki mücadelesinin üretimi, emeğin ekonomik özgürlüğünü gerçekleştirmek için eninde sonunda keşfedilen siyasi bir biçimdi.”


Marx, önemli bir biçimde şuna işaret etti: “Üreticinin politik kuralı toplumsal köleliğinin devam etmesiyle birlikte var olamaz. Dolayısıyla Komün, sınıfların ve dolayısıyla sınıf egemenliğinin varlığının dayandığı ekonomik temelin kökünü kazımak için bir kaldıraç görevi görecekti. Emek özgürleştiğinde … üretken emek bir sınıf niteliği olmaktan çıkar.”


Parisli işçiler Marx’a kapitalist devletin nasıl paramparça edileceğini ve neden bunun gerekli olduğunu gösterdi: “İşçi sınıfı hazır durumdaki devlet makinesini basit bir şekilde ele geçiremez ve kendi amaçları için kullanamaz… Paris ordudan kurtulmuştu ve işçilerden meydana gelen bir kitle olan Ulusal Muhafızlar ile yer değiştirdi. Komün’ün ilk kararı böylece sürekli ordunun lağvedilmesi ve yerine silahlandırılmış halkın geçmesiydi. Polis anında politik niteliklerinden ayrıldı ve Komün'ün sorumlu ve her zaman geri çağrılabilir temsilcisi haline geldi”.


Marx, Komün’ü sosyalizm olarak kabul etmedi ancak ona göre, yeni bir toplum inşa etmenin temeli buydu - geleceğin müjdecisi, gerçekleşen geleceğin değil:


“İşçi sınıfı Komün’den mucizeler beklemiyordu. Halkın hükmüyle hayata geçirilecek hazır ütopyaları yok. Kendi özgürleşmelerini gerçekleştirme amacıyla bunu biliyorlar… uzun mücadelelerden, bir dizi tarihsel süreçten, değişen koşullar ve insanlardan geçmek zorunda kalacaklar. Gerçekleştirecekleri idealleri olmamasına karşın yeni toplumun unsurlarını özgür kılarlar.”


Fransa’nın Bismarck Prusyası ile savaş hâlinde olmasına rağmen Komün kararlı bir şekilde ruhen uluslararasıdır: “Prusya ordusunun görüş alanı içerisindeki iki Fransız vilayeti Almanya’ya katılırken , Komün dünya üzerindeki bütün işçi sınıfını Fransa’ya kattı”.


Bu sırada Adolphe Thiers, hükümet başkanı olarak seçildi ve savaşın sonlanması adına barış anlaşmasının koşulu olarak Paris Komünü’nü ezmek için Bismarck ile komplo kurdu. Bismarck’ın ordusunun yenilgisiyle karşı karşıya kalınca, Paris halkını silahlandırma fikrini derhal reddetti.


“Silahlanmış Paris, silahlanmış devrim demektir” diye ekledi Marx. Ayrıca “Paris’in şartlı teslimi, Prusya’ya yalnız Paris’i değil bütün Fransa’ya karşı… Prusya’nın yardımıyla cumhuriyete ve Paris’e karşı girişecekleri iç savaşı da başlattı.”


Bu senaryo, işçilerin dizginleri eline aldığını görmektense düşmanla işbirliği yapmayı tercih eden iktidarlardan beri tekrarlanmaktadır. 1917’de kapitalistlerin işçilerin devrimini yıkmak için Alman diktatörlüğü fikrini açıkça hoş karşıladığı Rusya’dan, kapitalistlerin iktidarı işgalci nazilere devrettiğine bir daha tanık olan Fransa ve İkinci Dünya Savaşı’na. 1871'de Paris'i silahsızlandırmak isteyen Thiers, 1848'de işçiler tarafından finanse edilen Ulusal Muhafızların top ve silahlarını ele geçirmeye çalıştı ancak pasif bir şekilde teslim etmeye uzaklardı. Kadınlar, çocuklar ve erkekler hem Prusyalı işgalci ile hem de kendi yöneticileriyle karşı karşıya kaldılar.


Marx’ın Komün üyelerine yönelik ciddi eleştirisi, Thiers’in sözde zalimleri yönündeki çağrısını görmezden gelmeleriydi. Marx and Engels: Their Contribution to the Democratic Breakthrough metninde August Nimtz, Marx’ın kızı Jenny’nin kocası Paul Lafargue’nun nasıl yazdığını şöyle anlatıyor: “Engels, yeteneklerini devrimin hizmetine sunmak için buraya gelemez miydi?” Ancak Jenny, Komün üyelerinin ihtiyaç duyduğu şeyin yalnızca askeri deneyim olmadığını anlamıştı. “‘Askeri’ olan her şeye bütünüyle doğal bir güvensizlik onları bastırdı, sadece deneyimle bunun gerekliliğini öğreneceklerinden emin olmasına rağmen.”


“Düzen adamları sadece zarar görmemekle kalmadı, aynı zamanda Paris'in tam merkezinde birden fazla kaleyi toplayıp sessizce ele geçirmelerine izin verildi.” diye yazdı Marx. “Silahlı işçilerin Comité de la rue de Poitiers alışkanlıklarıyla tuhaf bir şekilde çelişen yüce gönüllü oluşu onları savunmasız hale getirdi.”


Marx’ın Avrupa’nın egemen sınıflarına yönelik şiddetli nefreti yoğundu. Thiers’e olan nefreti hemen göze çarpıyor: “Küçük devlet dolandırıcılığında bir usta, ihanet ve yalana yataklık konusunda bir virtüöz, bütün küçük hilelerde, kurnazlıklarda ve parlamenter savaşın basit ihanetlerinde bir usta”


Temiz bir toplum vaadinin bugünün sömürücülerinin içlerini açacağını umut edenler için, Marx’ın Komün’e verdiği yanıtın özeti: “Bu muazzam değişim, bütün ülkelerin burjuva zihnine neyi kanıtlıyor? Neden, Komün uygarlığın karşısına alarak ona komplo kurdu! Paris halkı, tarihte bilinen herhangi bir savaşta eşi benzeri olmayan sayılarda Komün için coşkuyla ölüyor. Bu neyi kanıtlıyor? Ne var ki, Komün halkın kendi hükümeti değil, bir avuç suçlunun gaspından ibaretti! Paris’in kadınları, barikatlarda ve idam sehpalarında kendi yaşamlarından eğlenceli bir şekilde vazgeçerler. Peki, bu neyi kanıtlar? Neden, Komün’ün şeytanı onları [uygarlığa karşı tehdit haline] dönüştürdü.”


Komün, kendini savunmak için şiddet kullanmak konusunda çok isteksizdi ancak hayatta kalmak söz konusu olduğunda kahramanca savaştı ve burjuvaziye sadece “Komün, aylarca ölçülülük ve insanlık maskesi altında, ıstırap saatinde serbest bırakılmak adına şeytani içgüdülerinin kana susamışlığını dikkatli bir şekilde sakladı!” Marx onların şehri yok etmelerini destekledi:


“İşçilerin Paris’i kahramanca kendi yıkım eylemlerinde alevleriyle bina ve anıtlara karıştı. İşçilerin canlı bedenleri paramparça hâle gelirken, yöneticileri artık konutlarının yıpranmamış mimarisine muzaffer bir şekilde geri dönmeyi beklememelidir.”


Ayrıca Marx ekledi: “Savaştan sonraki toplum katliama rahatlıkla gönül indiren bütün burjuvazi, tuğla ve harcın hürmetsizliği karşısında dehşetli bir biçimde sarsılıyor!” Ayrıcalıklı sınıfların erkek ve kadınları, yenilen Komün üyelerini hapishanelerde katletmekten ve onlara işkence etmekten büyük gurur duyuyorlardı.


Marx, suçlarının hatırlanmasını istiyordu: “Burjuva uygarlığının kendi basını tarafından tarif edilen diğer korkunç yüzüne bakın!” Londra Tory gazetesinin Paris muhabirinden şöyle alıntıladı Marx: “Pere la Chaise'in mezar taşları arasında başıboş yaralı zavallılar ölüyor - dehşete düşmüş 6.000 isyancı yer altı mezarlarının labirentinde umutsuzluk ıstırabı içinde dolaşıyor ve zavallılar sokaklarda hızla vurularak öldürülüyor… absinthe, bilardo, domino taraftarlarıyla dolu kafeleri ve geceyi rahatsız eden şenliğin sesini duymak tiksindirici…”


Thiers zaferinin borazanlığını yaptığı sırada, Marx bembeyaz bir öfke yaydı:


“Düzenin, adaletin ve uygarlığın zaferi sonunda kazanıldı! Evet, gerçekleşti. Burjuva düzenin uygarlığı ve adaleti, o korkunç ışığında ortaya çıkıyor… Bu uygarlık ve adalet, gizlenmeyen vahşet ve hukuksuz intikam olarak göze çarpıyor… Paris halkının -erkekler, kadınlar ve çocuklar- sekiz gün boyunca özverili bir şekilde kahramanlık dolu savaşı, davalarının ihtişamını yansıttığı kadar askerin cehenneme özgü hareketlerini ve uygarlığın o doğuştan gelen ruhunu yansıtıyor ancak doğrusunu söylemek gerekirse en büyük sorun savaş bittikten sonra oluşan ceset yığınlarından nasıl kurtulunacağı.


Bu broşürü okuyun ve inceleyin. İnsana özgü ve düzgün bir toplumun nasıl kurulabileceği konusunda rehberlik arayan her nesilden aktivist için değerli bir kaynak ve üst sınıfların bunu önlemek için ne kadar ileri gideceklerinin bir belgesi. Marx, Fransa’da İç Savaş’ta devrim ve kendini özgürleştirme siyasetinin temellerini attı.


*Yazının orijinaline https://redflag.org.au/article/what-karl-marx-learned-paris-commune adresinden ulaşabilirsiniz.

470 views0 comments
bottom of page