***
Robin Hahnel’ın, Milton Friedman’ın -her biri popüler mitlere dönüşen- serbest piyasa kapitalizminin sözde erdemlerine dair iddialarını tek tek yanıtladığı yazı dizisini Siyasal İktisat için çevirdik. Hahnel ikinci yazıda "serbest girişimin siyasal özgürlüğü teşvik ettiği" mitini ele alıyor.
***
Mit #2: “Serbest Girişim Siyasal Özgürlüğü Teşvik Eder”
Friedman, ekonomik özgürlüğün kendi başına iyi olmanın ötesinde, siyasal özgürlüğü teşvik ettiğini iddia etmeyi sürdürür. İlk iddiası, insanların bir serbest girişim ekonomisinde kamu-dışı [non-governmental] işverenleri seçme hakkına sahip olduklarıdır. İnsanların geçinmek için ekonomik açıdan hükümete bağımlı olmadıkları, böylece düşüncelerini dile getirmekte özgür olacakları, bilhassa hükümet politikalarına karşı çıkmakta özgür olacakları manasına gelir bu. Friedman’ın ikinci iddiası, servetin eşit biçimde dağılması halinde hiç kimsenin siyasal hedefleri finanse etmek için istediğinde kullanacağı bir servete yeterince sahip olmayacağıdır. Freidman, kapitalist ekonomilerde servet eşitsiz biçimde dağıldığından herhangi bir siyasal hedefe ulaşmak için birden fazla finans kaynağının her daim hazır bulunacağı sonucuna varır.
Ekonomik demokrasi, siyasal demokrasinin en yakın dostudur; ayrıca otoriter ekonomiler, siyasal demokrasinin en büyük düşmanıdırlar. Fakat bu, özel girişimin siyasal özgürlüğü ve demokrasiyi teşvik ettiği manasına gelmez. Friedman’ın iddiasındaki sorunlardan biri, özel işverenlerin, işvereniyle uyuşmayan siyasal hedefleri desteklemeleri halinde işlerini kaybedeceklerinden korkan çalışanların gözünü korkutabilecek olmasıdır; aynı kamuda olabileceği gibi. Diğer bir deyişle, Friedman mülkiyet sahiplerinin diktatörlüğüne karşı kördür ve üstelik devleti [government] akla gelebilecek yegâne baskı faili olarak görür. İlk savındaki ikinci yanılgı, monolitik devlet işvereninin tek alternatifinin zengin kapitalist işveren olmamasıdır. Sovyet tarzı ekonomilerde istihdam olanakları üzerindeki devlet tekeli, söz konusu toplumlarda siyasal ifade özgürlüğünün önünde ciddi bir engel idi. Fakat bir sonraki bölümde bir katılım ekonomisinde yahut çalışan odaklı bir sosyalist pazar ekonomisinde, devletin bu iki ekonomide de kimin istihdam edileceği veya kovulacağı hususunda hiçbir tasarrufu olmadığı için hiç kimsenin siyasal görüşlerinden dolayı işini kaybetmekten korkmak için bir sebebi olmadığını göreceğiz. Kapitalizmi yalnızca Komünizmle kıyaslayıp örtük olarak başka bir seçenek olmadığını varsaymak, kapitalist takım oyunu kitabındaki en eski numaradır.
Friedman’ın ikinci savındaki -eşitsiz zenginlik siyasal hedeflerin finansmanında alternatif kaynaklar sağlar- bariz sorun, bizzat kendisinin itiraf ettiği üzere, muazzam bir servete sahip olanların, siyasal ifade araçlarına erişimi denetim altına alacak olmalarıdır. Bu, siyasal hedeflerini finanse etmek için zenginlere başvurmaktan başka çaresi olmayan yoksulları haklarından bilfiil mahrum eder. Jerry Brown, 1992 yılında Demokratların Başkan adayını belirleyen ön-seçimlerde, Birleşik Devletler’deki her iki çoğunluk partisinde yer alan siyasetçilerin, hangi adayların ön-seçim kampanyalarını başarılı biçimde yürütebileceğine dair önceden tercih yapan servet sahibi lobiciler tarafından satın alındıklarını ve bunlara ödeme yapıldığını öne sürerken haklıydı. Ralph Nader, 2000 yılı Genel Seçimleri’nde hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Parti’nin bilfiil ticari şirketler tarafından satın alındığını, dahası bunların tek bir alım-satım [business] partisinin iki kanadı olan Cumhuratlar* olduklarının görülmesi gerektiğini öne sürmekte haklıydı. Dahası Occupy Hareketi, Yüksek Mahkeme’nin 2010 yılında aldığı “Citizens United v. Federal Election Commission” kararının seçimlerde ticari işletme parasının önündeki bent kapaklarını kaldırdığına ve Birleşik Devletler’de siyasal demokrasiyi gülünç hale getirdiğine dikkat çekerken gayet haklıydı.
Her siyasetçinin bir meseledeki ısrarının gerek seçmeninin gerekse fon sağlayıcısının ilgisini nasıl etkileyeceğini sorması, zengin bağışçılardan gelen bağışların şimdiye dek olduğundan çok daha önemli olduğunu, zira televizyon reklamlarının “seçilebilirlik” konusunda giderek önemli hale geldiğini fark etmesi gerekiyor. Kendileri için zerre üzülmemiz gerekmeyen ve sayıları günden güne artan pek çok senatör, daha seçildiklerinin ertesi günü, altı yıl sonra yeniden seçilmeye uygun bir aday olmak için günde -kelimenin gerçek manasıyla- on binlerce dolarlık fon bulmaya yönelik göz korkutucu mecburiyet karşısında emeklilik yolunu tercih ediyor. Daha az fon sağlamanın bir başkanlık seçimi kampanyasını güvenilir kılacak olmasını bir yana bırakalım, nüfusun %99’u New York Times’ta tek bir reklamın ücretini karşılayamazken, Ross Perot ve Steve Forbes Jr.’ın kalın cüzdanları sayesinde başkanlık açık artırmalarını finanse ederek pek çoğu aptalca olan siyasi fikirlerine ciddi bir kamuoyu desteği toplayabildikeri gerçeği, kapitalizm çatısı altında eşit siyasal fırsatların kanıtı olmak şöyle dursun, kapitalizmin hiç de bütün siyasal fikirlere kulak verilmesine imkân sağlamadığının kanıtıdır. Dahası, Milton Friedman ekonomik bakımdan güçlü ve zengin olanların servetlerini ve güçlerini azaltmayı amaçlayan siyasal hedefleri finanse edeceklerini nasıl düşünüyor? En iyi ihtimalle, Friedman’ın zenginleri “siyasi sanatların patronları” olarak görmesi, tahmin edileceği üzere, bazı “siyaset sanatı” okullarının finanse edilmesinin diğerlerinden daha uygun olması şartını doğuruyor. Basitçe söylersek, kapitalizmin yarattığı ekonomik dengesizlikten Friedman’ın siyasal bir erdem çıkarma gayreti saçmadır. Okul çağındaki her çocuğun bildiği gibi, eşitsiz ekonomik güç -siyasal demokrasiyi değil- eşitsiz siyasal gücü besler.
* Republicrats. Anlaşılacağı üzere, “Republicans” [Cumhuriyetçiler] ile “Democrats” [Demokratlar] sözcüklerini birleştirerek bunların simbiyotik çıkar ilişkisi içinde olduğunu göstermek için üretilmiş bir sözcük oyunu (ç.n.).
* Yazının orijinaline http://www.socialisteconomist.com/2018/07/miltons-myth-2-free-enterprise-promotes.html linkinden ulaşabilirsiniz.
*Üçüncü yazı için tıklayınız.
Kommentare