Küresel kapitalizm 2008 yılı ile birlikte adeta bir krizler sarmalına girdi. ABD, kapitalizmin yapısal krizinin aşılmasına öncülük etmekte ve küresel sorunlara çözüm üretmekte zorlandıkça sarsıntı iktisadi olmanın ötesine geçti ve liberal uluslararası düzeni tehdit etmeye başladı. Finansal kriz, ticaret savaşları, pandemi krizi, iklim krizi, Rusya-Ukrayna Savaşı ve liberal demokrasinin açmazlarının oluşturduğu krizler yumağı ABD’nin hegemonik konumunun ve kural temelli uluslararası sistemin sonuna gelinmekte olduğunu düşündürüyor. Yeni uluslararası sistemin ve jeopolitik düzenin neye benzeyeceği konusunda açık bir görünüme sahip değiliz. Üzerinde uzlaşı sağlanmış gibi gözüken çok kutupluluk kavramı içi doldurulamadıkça bir boş gösteren olmaya doğru gidiyor.
Söz konusu iktisadi belirsizlik ve jeopolitik sıkışmışlık ortamı son haftalardaki hamleler ile pekişmişe benziyor. Joe Biden’in Çin’e yönelik yürüttüğü örtülü ama Trump’ın ilan ettiğinden kapsamlı ticaret savaşı, teknolojik rekabetin beraberinde getirdiği Çin kaynaklı doğrudan yabancı yatırımları önleme girişimleri, mikroçip endüstrisi ve elektrikli araçlar konusunda AB’den yükselen “adil ve serbest rekabeti ihlal” suçlamaları olağan gelişmeler olarak izlenirken peş peşe toplanan BRICS ve G-20 zirveleri Batı ile Çin arasındaki güç mücadelesini bir kez daha ete kemiğe büründürdü ve tansiyonu yükseltti. Görünen o ki, tansiyon yüksek kalmayı sürdürecek; gelecek ay 90 ülkenin katılımı ile toplanacak Kuşak ve Yol konferansı yeni mesaj ve hamlelere gebe.
Yeni uluslararası düzen arayışları tarihte benzerleri görülmüş bir gelişmeyi tetikledi. Orta ve ortada kalmış güçlerin manevra alanı genişledi. Uzun süreli ve üyeleri sabit ittifaklar yerine değişken hatta akışkan ittifak örneklerine rastlayacağımız bir döneme girilmişe benziyor.
Geçtiğimiz ay toplanan BRICS Zirvesi’ndeki gelişmeler biliniyor. 2022’ye kadar genişleme konusunda pek istekli olmayan platform Çin’in ısrarlı tutumu neticesinde bu konuyu gündeme aldı. Suudi Arabistan, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya, İran ve Mısır oluşuma davet edildiler. Bu gelişmenin ardından, temennilerin analiz gibi sunulmaya çalışıldığı birçok değerlendirmede çok kutuplu yeni dünya düzeni, Çin önderliğinde ayağa kalkan Küresel Güney temaları işlendi. BRICS üyelerinin dünya ekonomisindeki ve demografisindeki ağırlıkları enerji üretimindeki rolleri ile desteklendi. BRICS’in genişlemesi, artık her kıtada birden fazla üyeye sahip olması, ABD’nin geleneksel müttefiklerini içerir hale gelmesi dikkat çekici bir gelişme. Ama yeni bir dünyayı şimdilik haber vermiyor. Üyelerin politik sistemleri, iktisadi yapılanmaları, faktör donatımları, haliyle gelişmişlik düzeyleri birbirinden çok farklı. Önünde uzun bir yol olan bu işbirliği forumuna devletler bloğu giysisi giydirmek çok moda. Bu zayıf zemin üzerinden geliştirilen analizler, hegemonik değişimin zamanının geldiğini “müjdeliyorlar”. Arjantin ve Bangladeş gibi ülkelerin Yuan üzerinden gerçekleştirdiği borç ödemelerini örnek göstererek ABD dolarının küresel rezerv para statüsünün ortadan kalkmakta olduğunu ileri sürüyorlar. Ancak, son yirmi yıl zarfında gelişmiş kapitalist ülkeler karşısındaki göreli iktisadi-politik konumu güçlenen Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal uluslararası düzene ve kurumlarına yönelik eleştirileri ve reform talepleri ilgiyi hak etmekle birlikte bir başkaldırı hüviyetine bürünmedi.
Nitekim zeminin kaygan, dengelerin değişken olduğu çoklu krizler çağında karşı hamle gecikmedi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılmadığı G-20 Zirvesi hiç de düşük profilli bir zirve olmadı. Yeni Delhi’de toplanan zirvede "Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru" (IMEC) projesi ilan edildi. Mutabakat zaptına ABD, AB, Hindistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Almanya ve Kuşak ve Yol’u terk etmeye hazırlanan İtalya imza koydu. Görüleceği üzere, BRICS içerisindeki varlıkları ile yeni bir uluslararası düzeni haber veren Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve oyun kurucu Hindistan buradaki yerlerini de aldılar. Dolaşıma çıkarılan haritalara göre İsrail, Ürdün ve Yunanistan da koridor güzergahında yer alacaklar. Her biri aynı zamanda G-20 üyesi olan mevcut BRICS üyelerinin projede yer almayan dördü, coğrafi bağlanırlık seçeneklerinin artacağı ve ticarette sinerji yaratacağı gerekçesi ile koridora desteklerini açıkladılar. Popüler değerlendirmelerin ötesine geçtiğimizde “mesele taraf seçmek değil, mesele herkesi birden seçmek”[1] biçiminde veciz hale getirilebilecek ve kalıcı hale gelmesi muhtemel bir dış politika anlayışının izlerini büyük aktörlerde bile görebiliyoruz.
ABD Başkanı Biden’in tarihi bir anlaşma olarak nitelediği IMEC, iki ayrı koridordan oluşuyor: Doğu koridoru Hindistan’ın Mumbai limanını Arap Körfezi’ne (Dubai) bağlayacak. Kuzey koridoru ise Arap Körfezi’ni kargo demiryolu ile Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’e bağlayacak. Koridor, İsrail’in Hayfa Limanı üzerinden Yunanistan’a (Pire) ulaşacak. Demiryolu için belirlenen rotada elektrik altyapısını ve dijital bağlantıyı iyileştirici yatırımlar ve hidrojen boru hattı inşası planlanıyor.
IMEC projesi, G7’nin 2022 yılında duyurduğu Küresel Altyapı Yatırım Ortaklığı'nın (PGII) bir parçası olarak görülüyor. Bu “akışkan düzende” IMEC’in de potansiyelini büyük gösterecek istatistikler kolaylıkla üretilebiliyor. Sekiz IMEC imzacısının dünya ekonomisinin yarısına yakınını, nüfusunun ise yüzde 40’ını oluşturduğu ifade ediliyor. Ayrıca Küresel Biyoyakıt İttifakı ve çok taraflı kalkınma bankalarında reformu öngören; Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın ABD ile çalışmasını içeren anlaşma zirvenin diğer iki önemli ürünü olarak niteleniyor[2]. Bu anlaşmalarda Hindistan’ın etkinliği açık biçimde öne çıkıyor. Çin ise üç anlaşmada da kendine yer bulamıyor.
IMEC’e ilişkin iki aylık eylem planının çalışmaları sürüyor. Bu süre sonunda finansmana, imzacılar arası sorumluluk paylaşımına ve zaman çizelgesine ilişkin belirsizliklerin aydınlığa kavuşması bekleniyor. Küresel Güney’in altyapı projelerinin finansmanını hedefleyen PGII ortak inisiyatifinin, 10. yılında bulunan Kuşak ve Yol’a alternatif olma, Çin’in nüfuz alanını sınırlama iddiasıyla yola çıktığı biliniyor. Elimizdeki bilgiler ışığında IMEC bu iddianın altını doldurmaktan bir miktar uzak. Finansal işbölümünün çözüldüğünü varsaysak bile bir dizi handikap dikkati çekiyor. Bu çok modlu taşımacılık girişiminin zamandan tasarruf sağlayıcı özelliği öne çıkarılıyor. Ancak, uluslararası ticarette tonaj söz konusu olduğunda hız tartışmasız biçimde geri plana düşer. Denizyolu taşımacılığının maliyet avantajları ve sınır geçiş işlemlerinin azlığı göz önüne alınınca deniz ticaret yollarına rakip olunması pek mümkün gözükmüyor. Mısır’ın ve Süveyş Kanal bölgesinde büyük yatırımları olan Çin’in pek hoşuna gitmeyecek bu hamle kanal geçiş ücretlerinin düşürülmesi ile boşa çıkarılabilir. Projenin Avrupa’ya açılan kapısı olarak lanse edilen Pire Limanı’nın Çinlilerce işletildiği ve işbirliğine nasıl ikna edilecekleri de apayrı bir soru. Ulaştırma etkinliğini arttıracak olan mevzuat standartları oluşturma yolunda hızlı yol almak kolay olmayacaktır. Koridor’un kısalığı, yüklerin çıkış ve varış güzergahlarının çeşitliliği göz önüne alındığında tartışmalıdır.
Detaylara ihtiyaç duyulduğu bir ortamda IMEC’in güzergahı üzerine daha fazla durmak yerine projenin jeopolitik ve jeoekonomik taraflarına kısaca bakmakta yarar var. IMEC’in ilan edildiği son G-20 Zirvesi, Hindistan’ın el yükselttiği ve küresel üretim üssü olma rolüne soyunduğunun belirgin işaretlerini verdiği bir zirve oldu. Hindistan’ın son iki BRICS Zirvesi’nde özel para birimi oluşturulması, Pakistan’ın BRICS diyaloğuna katılması önerilerini geri çevirmesi de bu çerçevede ele alınabilir. Hindistan’ın konumu, ABD önderliğindeki “kapitalist merkezin” hayata geçirmede şu ana dek zorlandığı tedarik zincirlerinde Çin’e alternatif yaratma ve bu zincirlerin boyunu kısaltma hedefi için de elverişli.
Gelelim Türkiye’ye… IMEC haritası Türkiye’nin dış politika konseptine, diğer deyişle nesillerdir kendisine atfettiği jeopolitik öneme aykırılık teşkil ediyor. Doğu Akdeniz’e açılan liman görevi Hayfa’ya, Avrupa’ya bağlanırlık sağlama görevi tıpkı Kuşak ve Yol’da olduğu gibi Pire’ye kaptırılmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’den geçmeyen koridor olmaz” çıkışına Ulaştırma Bakanı’nın “IMEC zamandan tasarruf sağlamada efektif değil” çıkışı eklendi[3]. Kuşak ve Yol girişimi kapsamında uzun süre projelendirilmiş yatırıma ev sahipliği yapamayan Türkiye, gerek hükümet gerek sermaye grupları aracılığıyla sürekli öneminden dem vurmuş, ancak sembolik hatta kısa sürede ülkeyi terk eden küçük yatırımlar ile yetinmek durumunda kalmıştı. Yüksek katma değerli üretim alanında iddiası olmayan, uluslararası işbölümüne ucuz emek ve despotik emek süreçleri vaat ederek katılabilen Türkiye dolaşım alanında iddialı olmaya çalışıyor.
Ancak, Ortadoğu’nun Asya-Avrupa bağlanırlığındaki tarihsel rolü bir kez daha teyit edilirken, Türkiye’nin benzersiz(!) jeopolitik konumu yine gelişmelerce doğrulanmadı. Hazır iki aylık eylem planı üzerinde çalışılırken Ürdün’den ya da Suudi Arabistan’ın batısından kuzeye çıkan bir harita tadilatına çok ihtiyacımız var. Suriye veya Irak’tan geçmesi gereken bu tadilat, adı geçen ülkelerin iç güvenlik koşulları nedeniyle destek bulmakta güçlük çekecektir.
21. yüzyılı en erken ıskalayan ülkeler arasında yer aldığını düşündüğüm Türkiye’nin sermaye birikim modelinin ulaştırma yatırımlarına güçlü bir zaafı var. Bununla birlikte önemli ekonomik ve sosyal kırılganlıklara sahip iniş çizgisindeki bir ülke. TOBB, MÜSİAD ve TÜSİAD tarafından da hararetle desteklenen dış ticaret ve lojistik “hub” olma, küresel meta ve tedarik zincirleri içindeki konumunu güçlendirme hedefi hayata geçmesi kolay bir hedef değil. Üstelik etraf koridordan geçilmezken…
----------------------------------------------------------------------------
[1] Alec Russell,The à la carte world: our new geopolitical order, Financial Times, 21 August, https://www.ft.com/content/7997f72d-f772-4b70-9613-9823f233d18a [2]Ian Hall, India pushes China to the margins of the G20, 11 Sep, https://www.lowyinstitute.org/the-interpreter/india-pushes-china-margins-g20. [3] Dünya, “Uraloğlu, Türkiye’nin kalkınma yolu’nu anlattı: İmzalar Ekim’de Atılabilir”, 15 Eylül 2023.
Comments